Yargıtay, Cumhurbaşkanına hakaret davasında, CHP’li başkanın beraat kararını oybirliği ile onadı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Mustafa Ayan’ı 2015’te CHP Kayseri il başkanlığı sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a söylediği sözlerle hakaret ettiği gerekçesiyle cezalandırılması için açılan davada, yerel mahkemenin verdiği beraat kararını oybirliği ile onadı. Kararda ‘müdahale eğer bir siyasetçinin ifade özgürlüğüne yönelik ise başvuruların çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerektiği göz önüne alındığında ve sanığın konuşma içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde; sözlerinin ağır eleştiri niteliğinde olup mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyuta ulaşmadığı, bu nedenle sanığa atılı Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir’ denildi. Ayan şimdi, Cumhurbaşkanına yönelik 1,3,5 kuruşluk dava açmak için avukatına talimat verdiğine dikkat çekti.

YARGITAY BERAAT KARARI ONAYINDA ŞU GÖRÜŞLERE YER VERDİ

“…Devletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının da diğer anayasal ve yasal kurumlar gibi eleştiriye açık olması doğaldır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

CHP Kayseri İl Başkanlığınca terör olaylarının artması ve ülkemizin çeşitli yerlerinden şehit haberleri gelmesi üzerine, 09.09.2015 tarihinde terör olaylarını protesto etmek amacıyla düzenlenen toplantıda CHP Kayseri İl Başkanı olarak görev yapan sanık Recep Mustafa Ayan’ın “Öldüremezsin benim mehmetçiğimi, öldüremezsin benim polisimi, bize düşmanlık tohumu atamazsın”, “400 vekile 400 şehit hesabımı yaptın”, “Allah’ın kitabında mı var Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin başına bela olacak diye “, “Hangi projesin sen, nesin, git kardeşim, otur çoluğunun çocuğunun yanında, ayakkabı kutularındaki parayı say”, ”Sana mı kalmış Aleviliği yerde aşağılamak” şeklinde sözleri söylediği olayda;

Demokratik bir toplumda siyasetçilere diğer siyasetçileri, hükûmet mensuplarını ve kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olduğu, seçmenlerini temsil eden, onların taleplerini, endişelerini ve düşüncelerini politik alana aktaran ve çıkarlarını savunan, seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğünün özellikle değerli olduğu, bu sebeple müdahale eğer bir siyasetçinin ifade özgürlüğüne yönelik ise başvuruların çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerektiği göz önüne alındığında ve sanığın konuşma içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde; sözlerinin ağır eleştiri niteliğinde olup mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyuta ulaşmadığı, bu nedenle sanığa atılı Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının haklı nedene dayanmayan itirazının reddine karar verilmelidir” diyerek beraat kararına itirazı reddetti.

MUSTAFA AYAN KARARDAN SONRA NE DEDİ?

CHP’den Yeşilhisar ilçe belediye başkanlığından sonra CHP il başkanlığı görevini yapan Mustafa Ayan, Yargıtay Ceza Genel kurulu kararından sonra, diğer hakaret davalarına emsal teşkil edecek kararla ilgili şunları söyledi.

OYBİRLİĞİ İLE KARAR

“2015 yılı CHP Kayseri il başkanlığım döneminde Cumhuriyet meydanında bir törende yapmış olduğum konuşmam Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret olarak addedilmiş ve Kayseri Asliye Ceza mahkemesinde dava açılmış idi. Ancak bu dava hem Kayseri’de Cumhuriyet Savcısı tarafından hemde Yargıtay Cumhuriyet başsavcısı tarafından bu karara itiraz edildi. Beraat etmemem gerektiği ceza almam gerektiği nedeniyle itiraz edildi. Ve yeni aldığım bir karar metnine göre de Yargıtay Ceza Dairesi Genel Kurulu’nda beraat etmem gerektiğine dair Yargıtay Başsavcısının itirazının ve benim beraatimin doğrultusunda oybirliği ile karar almış olduğu görülmektedir.

VATANDAŞIN VE GÖREVLİLERİN ELEŞTİRİLME HAKKI OLDUĞUNUN GÖSTERGESİ

Yani bu şunu gösteriyor. Hala Türkiye Cumhuriyeti’nde hukukun geçerli olduğu, hala hakimlerin var olduğu ve Türkiye Cumhuriyeti ile vatandaşın ve görevlilerin eleştirme hakkı olduğunun göstergesi hala vardır devam etmektedir. Böyle bir durum ortaya çıkmış oluyor ki bu son derece sevindirici ve bence gurur verici.

DAVA KONUSU SÖZLERDEN BAZILARI

Suç nedeni olan sözlerimiz ben sadece bir paragrafını okuyum, Yargıtay’ın dilekçesinin içerisinde ‘400 vekile 400 şehit hesabı mı yaptın utanmıyor musun Allahtan korkmuyor musun, sana vahiyle mi geldi bu hükümet Allah’ın kitabında mı var Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin başına bela olacak diye. Özel mi gönderildin, hangi projesin sen nesin git kardeşim otur çoluğunun çocuğunun yanında ayakkabı kutularındaki parayı say ömrünü tamamlarsın zaten. …(anlaşılamadı) git dünyayı dolaş. Sana mı kalmış Türkiye Cumhuriyetini yönetmek sana mı kalmış sana mı kalmış Türk’e Kürt’e özerklik, sana mı kalmış Türk’e Kürt’e ayrım. Sana mı kalmış Aleviliği yerden yere aşağılamak’ bir paragrafını almış Yargıtay gerekçesinde bu sözler ve diğer sözler ele alınarak Cumhurbaşkanının kişiliğine hakaret ettiğim iddiasıyla dava açılmış.

BÖYLE BİR SUÇUN HAKARET SAYILMAYACAĞI KARARI

Fakat bunun hakaret olmadığı ve Anayasa’nın 26. Maddesinde ‘’Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir’ maddesi ayrıca insan hakları sözleşmesinin 10. Maddesinde eleştiri haklarımızın olduğuna dair maddenin mevcudluğu ve Yargıtay Genel kurulunun hukuku en yüce, en yüksek şekilde değerlendirilerek böyle bir suçun hakaret sayılmayacağını böyle bir cevabın hakaret sayılmayacağı kanaatine varılmış ve oybirliği ile Yargıtay Başsavcısının ‘Bu şahıs ceza almalıdır itirazına red kararı verilmiş oybirliği ile beraat kararı onaylanmıştır.

HUKUK TARİHİNDE İÇTİHAT OLACAK

Bu hukuk adına sevindiricidir. Memleketi yönetmeye gelen, memleketi yönetmeye talip olan, sokaktan çıkan, köyünden çıkan, demokrasinin nimetlerinden yararlanarak kendini saraylarda, bakanlıklarda kendini padişah, kral zannederek, vatandaşı ezmeye çalışan insanlara da bir derstir. Seçilmiş insanların haddini bilmesi gerekir. Orada kendilerini kral, padişah saymamaları gerekir. Devletin nimetlerinden usulsüz, kanunsuz yararlanma yoluna gitmeden vatandaşın eleştirel sözlerine seslerine kulak vermeleri gerekir. Demokrasinin gereği budur. Sonuçta Yargıtay Genel Kurulu demokrasinin bu kararını göz önünde bulundurarak hukuk tarihinde içtihat olacak, yıllarda, senelerce hukukun önüne konulacak bir karara imza atmıştır.

BÖYLE BİR KARAR BEKLEMİYORDUM

Ben böyle bir karar beklemiyordum açıkçası. Çünkü mahkemede de bu bir ağır eleştiridir, hakaret yoktur, hakaret yok, küfür yok, sadece yaptıklarını, hatalı olduğunu, seçimin 1 Temmuz’a ertelenip, 7 Kasım’a ertelenmesini, bu arada 100’lerce Şehitlerimizin olması hepimizin ciğerini, yüreğini yaktı. Ve o kızgınlıkla 6 aylık seçim sırasında sanki biz gelmezsek terör artıyor, PKK’nın eylemleri artıyor havası yaratmak için 100’lerce çocuklarımızın Şehit edilmesi hepimizin canını sıktı.

İÇİMDEN GELENİ SÖYLEDİM

Yolsuzlukların üzerinin örtbas edilmesi canımızı sıktı. Bu çerçevede görmüş olduğumuz yolsuzlukların, usulsüzlüklerin, devletin sınırlarını koruyamadığı, PKK’nın fink attığı, yavrularımızı öldürdüğü bir ortamda bir ses-soluk olup içimden geleni söyledim. Bu da sayın Cumhurbaşkanının mağduriyetine sebep olmuş gibi dava açıldı fakat iki savcının hem yerel savcının hem Yargıtay Cumhuriyet başsavcısının itirazına rağmen mükemmel bir gerekçeyle Yargıtay Genel kurulu beraatimin onaylanmasına karar verdi.

SEÇİLENLERE EYVALLAH EDİP ETMEDEN, ONLARIN HER YAPTIĞINI KABUL ETMEDEN YANLIŞLARINI YÜZLERİNE VURACAK

Bu da hukuk adına, vatandaşların sesinin çıkarılması, yüksek sesle, yanlışı seçilmiş insanlara söylemesi anlamında çok sevindiricidir. Cesaret verecektir. Halkımızı dahada bu konuda, seçilenlere eyvallah edip etmeden, onların her yaptığını kabul etmeden yanlışlarını yüzlerine vuracak kadar bir duyguya, bir cesarete kapılacakları cesareti oldu bende.

Açarsam 1 kuruşluk dava açarım. Onu bir avukatımla görüşeceğim. Böyle bir hakkım varsa. Kimsenin parasında, pulunda gözüm yok ama, onur ve itibar adına 3 kuruşluk, 5 kuruşluk bir dava açmayı düşünüyorum eğer hukuka uygunsa.

İŞTE YARGITAY’IN O KARARI

Sanık Recep Mustafa Ayan hakkında Cumhurbaşkanına hakaret suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda 5271 sayılı CMK’nın 223/2-a maddesi uyarınca sanığın beraatine ilişkin Kayseri 12. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 22.03.2016 tarihli ve 3-286 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 19.04.2017 tarih ve 4661-3740 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 08.06.2017 tarih ve 207048 sayı ile;

TC Anayasasının 25. maddesi herkesin düşünce ve kanaat özgürlüğüne sahip olduğunu, kimsenin bu düşünce ve kanaatini açıklamaya zorlanamayacağını, düşünce kanaatleri dolayısı ile kınanamayacağını, suçlanamayacağını düzenlemiştir.

Anayasanın 26. maddesinde ise ‘Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak yada vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.’ düzenlemesi ile düşünce kanaatin açıklanması ve yayılması özgürlüğünü teminat altına almıştır.

Maddenin ikinci fıkrası ile bu özgürlüğün mutlak olmadığını ve sınırlandırılabileceği hüküm altına alınmıştır. Düzenleme ‘Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.’ şeklindedir.

Benzer bir düzenleme Avrupa insan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 10. maddede de mevcuttur. Sözleşmenin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesi ‘1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.

  1. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir. ‘ düzenlemelerini içermektedir.

Görüldüğü gibi hem TC Anayasasında hem de AiHS’de fikir ve ifade özgürlüğü bir hak olarak tanınmış olmakla birlikte, bu hak sınırsız bir hak olarak düşünülmemiş, bazı durumlarda sınırlandırılabileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu hakkın sınırlandırılabileceği hâllerden birisi de ‘başkalarının şöhret ve haklarının korunması’ hâlidir. Bu sınırlandırmanın yasa ile yapılması gerekmektedir. TCK’ da düzenlenen hakaret suçları (TCK’nın 125 ve 299. maddeleri), anılan özgürlüğün, yasa ile sınırlandırılmasının tipik örnekleridir. Yasa temelde bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek şekilde somut bir fiil veya olgu isnad edilmesini veya sövülmesini yaptırıma bağlamaktadır. İsnad edilen şeyin onur, şeref ve saygınlığı rencide edecek nitelikte olması gerekli ve yeterlidir. Onur, şeref ve saygınlığının rencide olması ise mağdurun başkalarının gözünde küçük düşmesi onların hakaret ve husumetine düşmanlığına maruz kalmasıdır. Burada en önemli kıstas mağdurun gerçekten bu duyguyu yaşayıp yaşamadığı değil ve fakat toplumda genel kabul gören, yerleşik olan, uygulanagelen ve bilinen örf ve adet kuralları çerçevesinde objektif olarak fiilin, bu sonucu doğuracak nitelikte olmasıdır. Elbette kıstas ortalama örf ve adet kurallarına göre tahkir edici olup olmadığı meselesidir. Yoksa objektif kabulü göre tahkir edici nitelikte sayılmayan bir fiile mağdurun aşırı duyarlılık ve alınganlık göstermiş olması tahkir niteliğini maddi vakaya kazandırmaz. Bir isnad ya da sövmenin tahkir edici özellik taşıyıp taşımadığını ise hakim ya da mahkeme her olayın somut tüm özelliklerini göz önünde tutarak belirler.

Fikir ve ifade özgürlüğünün yasa ile düzenlemiş istisnalarından olan Cumhurbaşkanına hakaret suçu, TCK’nın 299. maddesinde yaptırıma bağlanmış olup, TC Anayasasının 104/1. maddesine göre, Cumhurbaşkanı devletin başıdır ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil etmesi nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret suçu, kişilere ve şerefe karşı suçlar içerisinde değil Devlete karşı işlenmiş suçlar bölümünde düzenlenerek Devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığının korunması amaçlanmıştır. Devlete karşı işlenen suçlardan bir kısmının gerçek mağdurunun makamı temsil eden gerçek kişi olmakla birlikte, devlete ilişkin hukuki yararın korunması, kişiye nazaran daha üstün tutulmuştur. Genel anlamda hakaret, bir kişiye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek şekilde bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek suretiyle; onur, şeref ve saygınlığa saldırmasıdır. Cumhurbaşkanına hakaret suçu da, suçun maddi unsurunu oluşturan hareketler bakımından, genel hakaret suçu ile özdeş olsa da, Cumhurbaşkanının yukarıda izah edilen özel konumu nedeniyle Devlete karşı işlenen suçlar arasında müstakil bir suç olarak düzenlenmiştir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde

Sanığın suç tarihinde Kayseri ili Cumhuriyet Meydanı Atatürk Anıtı önünde yaptığı konuşmada ‘Bu hükümet Allah’ın kitabında mı var Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin başına bela olacak diye. Özel mi gönderildin, hangi projesin sen nesin git kardeşim otur çoluğunun çocuğunun yanında ayakkabı kutularındaki parayı say ömrünü tamamlarsın zaten’ sözleri ile Cumhurbaşkanının ülkenin başına bela olacak bir proje olduğunu ve yine Cumhurbaşkanının doğrudan süjesi olmadığı bir soruşturmaya atfen yolsuzluk yaptığını iddia ederek, ‘onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek şekilde bir fiil veya olgu isnat etmek’ suretiyle ağır eleştiri ve fikir özgürlüğünün sınırlarını aştığı ve bu şekilde atılı suçu işlediği…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 28.09.2017 tarih ve 1777-4996 sayı ile itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamında;

Cumhuriyet Halk Partisi Kayseri İl Başkanlığınca 09.09.2015 tarihinde organize edilen ve ülkede yaşanan terör olaylarını protesto etmek amacı ile yapılan toplantıda;

Emniyet görevlilerince düzenlenen CD çözüm tutanağına göre; Kayseri ili, Cumhuriyet Meydanında sanık tarafından yapılan konuşma metninin ‘”…Başımızdaki Başbakan, başımızdaki Cumhurbaşkanı, polis, asker kim varsa hiç kimse bu birlik beraberliği bozmaya asla yeltenmemelidir. Bu duygularla bu itibarla işte Ortadoğu, işte Suriye işte Irak Kuzey Afrika ülkeleri BOP denilen bu yediği belirsiz bir projeyle tüm islam ülkeleri ne hale geldi. Sadece ve sadece bize Atatürk’ün koyduğu laik, demokratik hukuk Türkiye Cumhuriyetinde kardeşçe yaşarken saraya gönderdiğimiz saray sakininin Türkiye’yi ne hale getirdiğini herkes görsün ve bilsin ve hiç kimse de korkmasın. İETT futbol takımından İstanbul Büyükşehir Belediyesi işçiliğinden seni oraya Tütürk’ün Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yapmışsa adam gibi davranmak zorundasın adam gibi. Öldüremezsin benim Mehmetçiğimi, öldüremezsin benim polisimi bize düşmanlık tohumu atamazsın. Yok bu insanların kanında nefret yok. Kin nefret içerisinde unutmasınlar dediğim gençliğin karşısında dostça kardeşçe omuz omuza kol kola yaşayacak bir gençlik var. İşte ak saçlı güzel yüzlü kardeşlerimiz var. 400 vekil, 131 oldu 131. 400 vekile 400 şehit hesabı mı yaptın utanmıyor musun Allahtan korkmuyor musun, sana vahiyle mi geldi bu hükümet Allah’ın kitabında mı var Recep Tayyip ERDOĞAN Türkiye’nin başına bela olacak diye. Özel mi gönderildin, hangi projesin sen nesin git kardeşim otur çoluğunun çocuğunun yanında ayakkabı kutularındaki parayı say ömrünü tamamlarsın zaten. …(anlaşılamadı) git dünyayı dolaş. Sana mı kalmış Türkiye Cumhuriyetini yönetmek sana mı kalmış sana mı kalmış Türk’e Kürt’e özerklik, sana mı kalmış Türk’e Kürt’e ayrım. Sana mı kalmış Aleviliği yerde aşağılamak sana mı kaldı kimsin sen. Herkes haddini bilecek. Bu memleketi sokakta bulmadık. Elini şehit cenazesi tabutu üzerine koyarak kibirli bir şekilde kimseye hava atamazsın. O tabuta dokundurmam seni senin gibi düşünenleri dokundurmam o tabuta. Onlar bizim şerefimiz, gururumuz. Sevgili kardeşlerim hepimizin yüreği yanık. Sessiz bir kitle, meclis yok üç ay oldu seçim yaptık 550 tane milletvekili kardeşimizi gönderdik hangi parti olursa olsun ortada yok AKP’nin iktidarı devam ediyor, meclis başkanı devam ediyor, onların hükümeti devam ediyor, hala Türkiye onların elinde ne hale geldi. 13 yılda ne hale geldik. MİT neredesin sen MİT neredesin Milli İstihbarat Teşkilatı Nerede. Haberin yok mu kardeşim Tayyip’e mi çalışıyorsun küt mü oldun Tayyip istihbarat teşkilatı mı oldu, uyuyor musun orduyu bitirdiler şu anda asker yok. Polisi 40’a böldüler paralelci, dikeyci yavukçu yandaş diye. Bizi savunacak askerimiz kalmadı kendini savunamıyor. Çocuklarımız kuş gibi havada vuruluyor, asfaltların altına bombalar döşeniyor, uçağın ineceği asfalta bir ton patlayıcı döşeniyor. istihbaratının haberi yok dağıttın iyi ettin eline sağlık. Hesabın buydu zaten. Önce ordu yok edilmeliydi, sonra polisi dağıtacaktın. Cumhuriyeti koruyan tüm kurumları zayıflatılmalı ve herkes senden yana olmalıydı başardın. Ama unutma bu halk var kocaman Türkiye Cumhuriyetinin halkı var. Alevisiyle, Sünnisiyle Türk’ü ile kürdü ile Azerisiyle Çerkezi ile bir aradayız. Sana bu oyunu bozduracağız. Bu vatanı sana böldürmeyeceğiz. Bu Anadolu’da kardeşçe yaşamaya devam edeceğiz. Buna hiç kimsenin gücü yetmeyecek. Sevgili kardeşlerim bugün aynı zamanda 8 Eylül Cumhuriyet Halk Partisinin kuruluş yıl dönümü izmir’in kurtuluş yıl dönümü Anadolu’nun yani düşmandan temizlendiğinin yıl dönümüdür. Bu duygularla da buradayız. inancımız devam ediyor bu vatanı seviyoruz canımız feda olsun öyle lafla sözle değil evlatlarımız zaten bizim evlatlarımız ölenler bizim evladımız bizim çocuklarımız zaten içimiz yanıyor mücadeleye devam. inşallah tokat hazır ona Osmanlının öyle bir Türk tokatı atılacak ki nereden geldiğini şaşıracak. Bu ülke geçmiş günlerde olduğu gibi laik, demokratik hukuk düzeni içerisinde kardeşçe milli gelirin çarçur edilmediği, ayakkabı kutularında birilerinin çocuklarının evine istif edilmediği, eşit paylaşıldığı onurumuzla, namusumuzla yaşamaya devam edeceğiz. Tüm Türkiye’yi sol duyguya davet ediyorum sol duyguya. Sağduyuya değil. Kalbin olduğu pırıl pırıl yaşamımıza yön veren içinde yüreğimizin olduğu içinde insan sevgisinin olduğu ve dostluğun olduğu, içinde kardeşliğin olduğu tüm Türkiye’yi sol duyguya davet ediyorum. Paylaşmaya bölüşmeye değil…” şeklinde olduğu,

Anlaşılmaktadır.

Sanık aşamalarda; kendisinin Cumhuriyet Halk Partisi Kayseri İl Başkanı olarak görev yaptığını, herhangi bir kamu görevlisi olmayıp politik bir kişiliği olduğu için konuşmasının bu doğrultuda değerlendirilmesi gerektiğini, sarf ettiği sözlerin ayrı ayrı ya da bütünlük içerisinde nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin kesinlikle hakaret içermediğini, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu terör ortamı ve toplumdaki gerginliği yansıtan konuşmadan ibaret bulunduğunu, mevcut konuşmanın kendisinin görevinin gereği olduğunu ve eleştiri hakkının bulunduğunu, politikacıların bu tür konularda daha geniş hoşgörüye sahip bulunması gerektiğini, Cumhurbaşkanı’nın da politik birisi olduğunu ve partisi ile bağlantısını hiçbir zaman koparmadığını herkesin bildiğini, bilirkişinin olaya taraflı baktığını, hatta korkarak bu şekilde rapor yazdığını düşündüğünü, sarf edilen sözlerin hakaret unsuru içermeyip halk üslubuyla ve halkın anlayacağı şekilde siyasi eleştiri içeren sözlerden ibaret bulunduğunu, bu itibarla suçun manevi unsuru oluşmadığı gibi konuşma metninin bütünlüğü içerisinde yüzü aşkın vatan evladının şehit edildiği bir ortamda bu sözleri söylemesinin çok doğal ve haklı eleştiriler olup ortada suçtan söz edilemeyeceğini savunmuştur.

Uyuşmazlığın esasını oluşturan kanuni düzenlemelerin açıklanması gerekmektedir.

765 sayılı mülga TCK’nın 158. maddesinde düzenlenen, Cumhurbaşkanına hakaret suçunun öğeleri ve bu doğrultuda genel, bu suç açısından da özel bir hukuka uygunluk nedenini oluşturan eleştiri hakkı üzerinde durulmalıdır.

Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir. Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve özgürlüğüdür. Demokrasinin “olmazsa olmaz şartı” olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır.

İşte bu özelliğinden dolayı ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilerek, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, T.C. Anayasası’nda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur.

Bu bağlamda;

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin

  1. maddesinde;

“Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, karışmasız görüş edinme ve herhangi bir yoldan ve hangi ülkede olursa olsun bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir”,

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin;

  1. maddesinin 1. fıkrasında;

“Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir”

Hükümlerine yer verilmiş,

Anayasa’nın;

  1. maddesinde düşünce ve kanaat hürriyeti başlığı altında;

“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz”,

  1. maddesinde, İHAS’nin 10. maddesinin 1. fıkrasındaki düzenlemeye benzer şekilde;

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir”,

Hükümleri yer almış,

Ancak, ifade hürriyetinin sonsuz ve sınırsız olmadığı, kısıtlı da olsa sınırlandırılmasının gerekeceği, uluslararası ve ulusal alanda normlara konu edilmiştir.

Bu cümleden olarak uluslararası alanda;

İHAS’nin;

  1. maddesinin 2. fıkrasında,

“Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir””,

  1. maddesinde ise;

“Bu sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz”

Şekline düzenlemeler yapılmış,

Ulusal alanda ise Anayasa’nın;

  1. maddesinde;

“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir ”,

  1. maddesinde;

“ Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik

Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”,

  1. maddesinde;

“Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.

Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir”,

  1. maddesinin 2 ve devamı fıkralarında ise;

“Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir””

Hükümlerine yer verilmiştir.

Anayasa’nın 2, 13, 14 ve 26/2. maddeleri ile İHAS’nin 10/2 ve 17. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; hürriyetlerin demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak; ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu güvenliği ve düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı gücünün otorite veya tarafsızlığının korunması için kanunla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlama ve yaptırımlara tabi tutulacağı anlaşılmaktadır. Ancak, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelerin dar yorumlanması gerektiği, sınırlandırma için, önemli bir toplumsal ihtiyaç veya zorunluluğun bulunması, bu sınırlandırmanın meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması, sınırlandırmada aşırıya gidilmemesi ve her halükârda gelişimi zedelemeyecek ölçüde yapılması görüşü genel bir kabul görmüştür.

Sınırlama veya müdahale için; yasal bir düzenleme, sınırlamanın meşru bir amacı, fıkrada sayılan sınırlama nedenlerinin bulunması, sınırlamanın meşru amaçla orantılı ve önlemin demokratik toplum bakımından “zorunlu” olması gerekmektedir.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne göre;

“Sınırlama için belli bir sınırlama nedeninin varlığı yeterli olmayıp, aynı zamanda demokratik bir toplum bakımından zorunluluk bulunmalıdır. Zorunluluk, ölçüsüz bir sınırlamaya olanak tanımaz. Üye devletlere sınırlamada bir takdir alanı tanınmakla birlikte, ifade özgürlüğünün önemi nedeniyle devletler üzerindeki denetim sıkı olmalı, sınırlandırma zorunluluğu inandırıcı bulunmalıdır. Dolayısıyla, sınırlamalar dar ve sınırlayıcı bir ölçüde yorumlanmalıdır. ‘Kamu düzeni’ genel hükmünde düşünülebilecek sınırlama nedenleri, genel çıkarların, yargı gücünün otorite ve yansızlığının ve başkalarının ünü ya da haklarının korunması amacıyla sınırlamaya konu olabilir.

Anılan önlemin izlenen meşru amaçla sınırlı olması şeklinde ifade edilen ölçülülük ilkesi, demokratik bir rejimin dayandığı ‘değerler’, (çoğulcu, hoşgörülü, hukuka ve bireysel özgürlüklere saygılı) öne çıkarılarak titiz ve derinleştirilmiş bir denetime tâbi tutulmalıdır” (Prof. Dr. İ.Özden Kaboğlu; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nde İfade Özgürlüğü, sh. 111 ve 112.),

“Demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden birini ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade hürriyeti, sadece kabul gören veya zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bunlar demokratik bir toplumun olmazsa olmaz tölerans ve hoşgörünün gerekleridir” (Prof. Dr. D.Tezcan, Yrd. Doç. Dr. M. R. Erdem, Yrd.Doç.Dr.O.Sancaktar, Türkiyenin İnsan Hakları Sorunu, 2.Baskı, sh.462.).

Günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, istisnaları dışında, geniş bir yelpazeyle düşünceyi açıklama korunmakta ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmek suretiyle özgürlüğün sağladığı haklardan en geniş şekilde yararlandırılmaktadır.

Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle cezai yaptırımlara bağlanmaktadır.

Bu kapsamda, Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme fiillerini yaptırıma bağlayan 765 sayılı mülga TCK’nın 158 ve aynı eylemleri yaptırıma bağlayan 5237 sayılı TCK’nın 299. maddeleri incelendiğinde;

765 sayılı mülga TCK’nın 158. maddesinde “Reisicumhura muvacehesinde hakaret ve sövme fiillerini işleyenler cezalandırılır.

Hakaret ve sövme Reisicumhurun gıyabında vaki olmuş ise faili, bir seneden üç seneye kadar hapis olunur. Reisicumhurun ismi sarahaten zikredilmeyerek ima veya telmih suretiyle vaki olsa bile mahiyeti itibariyle Reisicumhura matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa tecavüz sarahaten vuku bulmuş addolunur” hükmüne yer verilmiş,

Aynı fiiller 5237 sayılı TCK’da hakaret ve sövme ayrımının kaldırılması nedeniyle,Cumhurbaşkanına hakaret suçlarını yaptırıma bağlayan 299. maddesinde,

“(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır”” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Her iki maddedeki suçun maddi unsuru, “hakaret ve sövme” teşkil edecek herhangi bir harekettir. Söz konusu hareketler söz, yazı, resim, işaret veya benzeri vasıtalarla gerçekleştirebilir, ancak hakaret ve sövme içeren bu eylemlerin Cumhurbaşkanına matufiyeti şarttır. Maddedeki hakaret ve sövme terimleri 765 sayılı mülga TCK’nın 480 ve 482, 5237 sayılı TCK’nın 125. maddelerine göre belirlenecektir.

Bu suçla Cumhurbaşkanlığının fonksiyonları değil Cumhurbaşkanının şeref varlığı korunmaktadır. Genel hakaret ve sövme suçlarında olduğu gibi Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme suçunun oluşması için de; onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya toplumun sahip olduğu düşünce ve duyguları sarsıcı fiil veya sıfatlar isnat veya izafe edilmelidir. Ne tür hareketlerin şeref ve itibarı ihlal edici olduğu, toplumda hâkim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre belirlenmelidir, bunu tayinde ölçü bireyin özel duyarlılığı değildir, bu itibarla basit bir saygısızlık hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez. (Erman S.Hakaret ve Sövme Suçları, s.80 vd.)

Suçun işlenmesi için genel kast yeterlidir, failde siyasi veya Devlet Başkanlığı sıfat ve görevi ile ilgili saik aranmasına gerek bulunmamaktadır.

Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak onu hukuka uygun kılan diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir nedenin bulunmamasına bağlıdır. Bu kapsamda, basın yoluyla işlenen suçlarda hukuka uygunluk nedeni oluşturan haber verme ve eleştiri hakkı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Temelini Anayasa’nın 28 ve devamı maddelerinden alan haber verme ve eleştirme hakkının kabulü için, açıklama veya eleştiriye konu olan haberin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamu ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması gerekir. Düşünce özgürlüğü ve dolayısıyla eleştiri, demokratik toplumlarda vazgeçilmez bir haktır. Toplumun ilerlemesi ve yararı için zorunludur. İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenilmeye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bu demokratik toplum düzeninin ve çoğulculuğun gereğidir. Eleştiri de kaynağını bu özgürlükten alır, eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz, eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır.

Ancak, eleştiri hak ve görevi kötüye kullanılmamalı, yazıda küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılmalıdır. Sayılan öğelerden birisinin olmaması hâlinde, haber verme ve eleştiri hakkından söz edilemeyecek, eylem hukuka aykırı olacaktır.

Bu kapsamda, Devletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının da diğer anayasal ve yasal kurumlar gibi eleştiriye açık olması doğaldır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

CHP Kayseri İl Başkanlığınca terör olaylarının artması ve ülkemizin çeşitli yerlerinden şehit haberleri gelmesi üzerine, 09.09.2015 tarihinde terör olaylarını protesto etmek amacıyla düzenlenen toplantıda CHP Kayseri İl Başkanı olarak görev yapan sanık Recep Mustafa Ayan’ın “Öldüremezsin benim mehmetçiğimi, öldüremezsin benim polisimi, bize düşmanlık tohumu atamazsın”, “400 vekile 400 şehit hesabımı yaptın”, “Allah’ın kitabında mı var Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin başına bela olacak diye “, “Hangi projesin sen, nesin, git kardeşim, otur çoluğunun çocuğunun yanında, ayakkabı kutularındaki parayı say”, ”Sana mı kalmış Aleviliği yerde aşağılamak” şeklinde sözleri söylediği olayda;

Demokratik bir toplumda siyasetçilere diğer siyasetçileri, hükûmet mensuplarını ve kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olduğu, seçmenlerini temsil eden, onların taleplerini, endişelerini ve düşüncelerini politik alana aktaran ve çıkarlarını savunan, seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğünün özellikle değerli olduğu, bu sebeple müdahale eğer bir siyasetçinin ifade özgürlüğüne yönelik ise başvuruların çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerektiği göz önüne alındığında ve sanığın konuşma içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde; sözlerinin ağır eleştiri niteliğinde olup mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyuta ulaşmadığı, bu nedenle sanığa atılı Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının haklı nedene dayanmayan itirazının reddine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
  • Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 19.10.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

Yazar - Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu -----Davut Güleç Kimdir ? -----

İlginizi Çekebilir

AK Parti İl Başkanı Fatih Üzüm: “Dadaloğlu’nun Gençleri, Tomarza Bizimdir!”

AK Parti Kayseri İl Başkanı Fatih Üzüm, AK Parti Genel Başkan Vekili Mustafa Elitaş ve …