Ben utanmıyorum… (Köşe yazısı)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

 Yıl 1974.

O günden bu güne sahada gazetecilik yapıyorum.

Masam, işyerim oldu ama pek oturamadım.

İyi ki oturmamışım, iyi ki hep sahada olmuş, insanları tanımış, kendimi kağıt üzerinde değil, sahada eğitmişim.

Ve o insanlar sayesinde bugün gazeteci Davut Güleç olmuşum.

***

Mesleğe adım attığım ilk günler, bizim duayenler Osman Duygulu, Mehmet Aydoğan, Şemsettin Çetinsöz, Necati Şaşmaz, Doğan Ümit Aksel, Abdulkadir Budak, Mehmet Karaca, Mustafa Gümüşkaynak, Ahmet Mülayim, Yavuz Okayben, Fahri İkiler, Ali Yosunlukaya, patronlarımız Mehmet-Atıf Uluyağmur, Mehmet Mülayim, Erdal-Mustafa Yeğenağa’yı tanımışım. Daha o kadar çok bizim dönemin isimsiz kahramanı var ki onları da yazamadığım için kendilerinden af diliyorum. Ben burada sadece kendi çalıştıklarımı yazdım. Yoksa  Mahmut Sabah, Murat Taşkın, Hacı Ali Sapçı, Alim Gerçel, Hasan Sami Bolat,  Hasan Yılmaz, Mehmet Kiracıoğlu, Mehmet Kocakahyaoğlu, Emin Çeri, Hüsamettin Urfalıer gibi daha bir çok kişi başka gazetelerde idi.

Bizim kuşakta çalıştığımız  Üstün Tuncer, Oktay Ensari (Beni yazılarında hep atlar ama ben yazıyorum) , Salih Balcı, Ahmet Zorlu, Hasan Sarıçiçek, Zafer Işık, ve sonraki yakın zamanda ise Mustafa Cengiz, Recep Bulut, Rifat Açıkgöz, Ahmet Çulfacı, Bekir Demirağ, Veli Altınkaya, Ali Ceran, Sebahattin Doğan’ı da atlamak istemem.

Zaten diğerleri bizden sonraki ‘oldukça verimli’ kuşak. Üstelik vefayı, saygıyı, sevgiyi, duayenlerini pek bilmeyen birde arkadan hançerleme zevkini yaşayanlar.

***

Biz mesleğe çamurlu, soğuk Sümer stadında maçları izleyerek başladık.

Saman kağıda not yazıp, habere dönüştürdük.

Onu da matbaa kısmına inip kumpasta, 115 gözlü kurşun harflerle sayfa için dizdik.

Baskısı yapıldıktan sonra fildişi tarak ile kırım yaparak gazete boyutuna getirdik.

Sonrası, Türk filmlerindeki gibi ‘yazıyor’ diyerek cadde, sokak, mahalle gezerek satıp, satıştan bile para aldık.

Derken o gün çamurlu Sümer stadından yetişmiş biri olarak, uzman polis-adliye muhabirliğine adım atarak, Milliyet Haberler Ajansı, Demirören Haber Ajansı, Milliyet, Radikal, Tercüman, Meydan, Hürriyet, Güneş, Akşam, Kanal D, Show Tv, 360 TV, BBC’den sonra halen Anka Haber Ajansı’nda mesleğe devam eden biriyim.

Film çekip klişe yaptıran, telex, plastik klişe, telefoto, faks kullanan, film banyosundan sonra karta bastırıp zarfla  kargoya, uçağa veren, bazen Ankara’ya teslim eden, bazende Anadolu Ajansı’ndan telefoto yapan, görüntü montajını öğrenen, çeşitli eğitimler alan biriyim.

80 öncesi Çağdaş Gazeteciler Sendikasının Kayseri’ de kurulması için Ankara’ya giden, Türk Basın Biriği’nin kurucuları arasında yer alan, Çağdaş Sanatçılar Derneği’nin yine kurucularından biriyim.

Tam 47 yılı böyle geride bırakan gazeteci Davut Güleç olarak sahalarda haber üreten biri olmanın keyfindeyim. Bu sürede yaşayan ya da rahmetli olan kimlerle seçim nabzına gitmedim, anketler yapmadım, haber takibinde bulunmadım ki?

Birilerinin yazdığı gibi klasik-klişe ‘Utanıyorum ama gazeteciyim’ demiyorum.

Kopyala-yapıştır, çal-çırp, sosyal medyadan telifsiz al haber yap sonra bununla arkadaşını şikayet et, komisyon al demediğim içinde hiç mi hiç utanmıyorum.

‘Çalışan gazeteciyim’ diyerek övünüyorum.

***

Ben nasıl bir gazetecilik yaptığımızı kısada olsa özetleyeyim.

Sümer stadındaki o çamurlu, karlı, kavgalı maçları Cumartesi ve Pazar tam gün izlerdik.

Sonra sağ-sol  gruplaşmaları, Eğitim Enstitüsü olayları, bölünmüş caddeler, sokaklar, mahallelerdeki haber takibini bugün ki gibi araçla değil, yokluklar içerisinde yürüyerek gidiş-dönüşle yapardık.

Eğitim Enstitüsü olaylarında kaç kez Dikimevine sığındığımızı, nizamiyedeki askerin bizi içeri almamak ve ‘komutan kızar’ diyerek tüfeğini bize doğrulttuğunu, Erkilet bulvarındaki ortadaki yuvarlağa yattığımızı bilmiyoruz.

Neden mi, gazeteci isen o dönemde ülkücülerin, devrimcilerin, polislerin, jandarmaların arasına katılmak bile ciddi bir suç, dövülme, saldırıya uğrama nedeniyle.

Birinde böylesi haber- olay takibinde 4 gazeteci farklı yerlerde dövülmüştük. Emniyet Müdürü Nuri Esirgen’di. Şu espriyi yapmıştı.

‘Biraz daha bekleyelim, bugün gazetecilerin dayak yeme-dövülme günü’ demişti.

Bu şartlarda gazetecilik yaparken, akşamda Kiçikapı’da Kayseri Akşam Lisesi’ne gidiyor, gece yürüyerek Mevlana’daki eve geliyorduk.

O yalan yanlış basın tarihi yazanlar, duayen üretip ismini bilmem nereye vermeye kalkanlar, bunlardan hangisini yaşadınız?

Bu şehrin duayenleri Kuvay-ı Milliye’nin karargah sorumlusu gazeteci Yunus Bekir’ler,  Yaşar Kemal’in  arkadaşı Mustafa Gümüşkaynaklar, 68 kuşağı lideri Deniz Gezmiş’in ilk fotoğrafını çekip konuşturan Mahmut Sabahlar, bir çok olaya birlikte gittiğimiz Şemsettin Çetinsözler ve daha bir çok isimsiz kahraman.

Sıra sizin yarattığınız duayenlere gelmez.

Yokluktan  saray zenginliğine gidenlerin ömürleri, sağlıkları da, karınları doyup gözü doymayan, milleti karıştır-barıştır taktiği hırslarından elbette kısa oluyor.

Risk almadan, bedel ödemeden, iş takipçisi, tetikçi, kalemşör, müteahhit, her şey olabilirsiniz ama iyi bir gazeteci olamazsınız.

***

Eh 47 yıllık meslek hayatımda kendi basın tarihimi kendim zaten başarılarım ile yazdım.

1980 öncesi, başladığım yerel gazeteden sonra Deniz Haber Ajansı’nda çalışan, Cumhuriyet, Demokrat temsilciliği yapan, askerlik sonrası  Kayseri Büyükşehir Belediye Tv’de ve Kay tv’de haber müdürlüğü yapan, pınar tv’nin kapanmasını önleyenlerden biri  olan, Kayseri FM ve Objektif FM’de program yapan, ilk ulusal kanallara görüntülü haber gönderen, BBC gibi uluslararası ajansa canlı bağlanan, Kanal D, Show Tv, 360 TV gibi bir çok tv’de canlı yayınlara çıkan, Arena’da çalışan benim. Jüpiter 2 fotoğraf makinesi ile başlayıp, Minolta 800 si ile  emekli olan, ilk slayt filmi çeken biri.  1980 öncesi  ‘Sales’ adıyla yazdığım köşe  yazısında kullandığım klişe vesikalık foto ise halen  bende anı olarak dururken, ben varken piyasada olmayanlar bugün sözde duayen öyle mi, yazık.

Ama bizden sonra mesleğe adım atan, patronlaşan, çeşitli şekillerde lüks yaşama zevkine ulaşanların yazdığı basın tarihleri de, kendileri de ortada.

Anayasa da, kanunlarda yazan ‘basın meslek ilkelerinin’ sonradan ‘patron-holding ilkelerine’ dönüşmesi ile mesleğin ne hale geldiği ortada.

Vefa, saygı, sevginin kalmadığı, ikili ilişkilerin kirli ilişkilerle bütünleştiği meslekte ‘duayenler’ bile ‘sahte-naylon’laştı.

Sadece ‘Cemiyet’in ‘Cemaat’ anlayışına dönüştüğü, meslek örgütlerinin ölülerle idare edildiği, koltuk-tribün, makam-mevki hırsları ile kapıların faturalarla dolaşıldığı bizim gerçek gazetecilikten bugünlere, ağlanacak hale geldi.

Yanımızda  yetişen çaycı, çorbacı, şoförümüz bile hava atar hale geldi, onları yaşayanı, rahmetlisi tarafından meslekte bilmem kaç yıl diye  sıraya dizilip, basın sigortalarına bakmadan mesleğin duayenleri yapıldı ise düşünün artık. Birde gazetecilik dışındaki işlerini, belediyeleri bile basından saydılarsa komedi değilde ne?

Şimdi bu hale getirenler utansın demekten başka ne denir ki?

***

Bizim Erciyes Üniversitesi bünyesinde bir İletişim Fakültesi var.

İletişimsizlik Fakültesi desek daha iyi olacak.

Ahbap-çavuş, ikili ve düşündüren ilişkilerin zirvesinde, iyice siyasallaşan bir eğitim yuvası.

Duayen gazetecilerden yararlanma yerine, birilerinin lütfuna kalmış, ücretli-ücretsiz derslerin verildiği, hayali-sanal utanılacak basın tarihlerinin yazıldığı,  kariyer için birilerinin desteklendiği, mezun olanların neredeyse iş bulamadığı, yetiştirilmemiş gençliğin diplomalı hale getirildiği bir yer.

Ben ‘Gazeteciyim ama utanıyorum’ demiyorum ama sanırım onlar ‘yetiştiriyoruz, mezun ediyoruz ama işsizlere kattığımız için utanıyoruz’ deseler daha doğru olur.

***

Bizim bir kaç tane meslek örgütümüz Kayseri’de var.

Birini al birine vur deniyor.

Birlikte çalışırsınız peşinize adam takarlar, özlük haklarınızı, fazla mesainizi verdirmezler. Dolabınızdaki tarihi belgeleri ‘boya’ sırasında atıldı derler ama kendi tarihlerini dosyalayıp herkese gösterirler.

Mesleki düştüğünde bir tekmede onlar atar, yalan-yanlış yazarlar, ölene kadarda çeneleri durmaz. Arkadan kuyu kazmayı duayenlik, gazetecilik sayarlar. Çocuklarına kendilerini dürüst anlatır, bizler içinde olmadık yalanları. Ama çocukları ile yaşadıklarını asla anlatmazlar.

İçinde meslekle ilgisi olmayanların, patronların ayrı, ahbap-çavuşların ayrı, ikili-kirli ilişkiler içinde olanların ayrı, hatta ölülerle ayakta duran gruplaştığı meslek örgütleri.

Ama onları temsil edenlerin yazdıklarına bakarsanız her türlü dürüstlük onlarda.

Keyiflerine göre hareket ettiklerine bakarsanız, sokaktaki vatandaş ve benim gibi utanırsınız.

Ben bu yaşa kadar gazetecilik dışında utanacak bir şey yapmadım.

Bana karşı her türlü mesleki ve kişiliğime yönelik film çevirenler utansın. Utanmaları, titreyip kendilerine gelmesi içinde rüyalarından Allah beni eksik etmesin.

Kağıt üzerinde ne patron olabildim ne de mal varlığımı bizden sonrakiler gibi çoğaltabildim.

Bu nedenle sadece gazetecilik yaptım, yapıyorum ve kendimle övünüyor, gurur duyuyorum.

***

Birilerinin yazdığı basın tarihleri, ayağa düşürdükleri meslekleri, patronlukları, aldıkları ileride acısı çıkacak paralar onların olsun.

Bırakın biz yine gazetecilik yapalım ve övünelim.

Ağır yazacaktım elbet ama bu mesleğe birileri gibi ihanet etmek, küçük düşürmek istemedim, kendime yediremedim.

Çünkü bu mesleğin ekmeğini yedim, bugünlere gelirken Kayseri Gazeteciler Cemiyeti gibi birde bebeğimiz var. Ya hep birlikte, onurlu, şerefli bir şekilde büyüteceğiz ya da kapısına kilit vurup öldüreceğiz.

Bu yazıyı kırgınlık, kızgınlık, küskünlükle yazmadım. Sadece birileri meydanı boş bulmasın, artık titreyip kendilerine gelsin diye çalışan gazeteciler günü için bekleyip kaleme aldım.

Yazdıklarını kendisi okuyup, satılmayan gazetelerini toplatıp sonrada yılışıp-kırışarak ‘büyük gazetecilerden, duayenlerden’ Allah bizi uzak tutsun.

Daha nice 10 Ocak çalışan Gazeteciler gününde buluşmak dileğimle..

Beni bugünlere getiren duayen, küçük-büyük herkese yürekten teşekkürler…

Yazar - Davut Güleç

Gazeteci, televizyoncu, Uzman polis-adliye muhabiri, Spor yazarı, TEMA’cı, Kızılay’cı, Dağcı, Trekkingci, Alp disiplini kayak milli hakemi, Herkes İçin Spor Federasyonu Kayseri il temsilcisi, Erciyes Kar Kaplanları Spor Kulübü Basın sözcüsü, Kayseri Spor Adamları Derneği yönetim kurulu üyesi, Kent Güvenlik konseyi üyesi, Halkla İlişkiler Tanıtım, Adalet, Kamu Yönetimi mezunu -----Davut Güleç Kimdir ? -----

İlginizi Çekebilir

HOLLANDALILAR’IN, ŞÜKRAN BORCU OLARAK ÜRETTİKLERİ ATATÜRK VE İSTANBUL TÜRÜ LALE, BAHARIN ZARİF MÜJDECİSİ, AŞKIN VE ROMANTİZMİN SEMBOLÜDÜR.

https://www.ilhankaracay.com/dunyamizdan-ahirete-goc-eden-unlu-dostlar-ile-anilarim-2/ İlhan KARAÇAY yazdı: Lahey Büyükelçiliğimizin bahçesine, soyu tükenmekte olduğu sanılan İstanbul Lalesi’nden 100 soğan …